![]() |
![]() |
|
Anasayfa | ||
ENERJİ MİMARLIĞI - özet 20.05.2005 MİMARLIK NE DEĞİLDİR ve EN ÖNEMLİ ÜÇ SORUN !.. Bence, mimarlığın “üç boyutlu bir ressamlık” olmadığını anlayarak işe başlamalıyız.. Mademki üç boyutlu, neden heykeltıraşlık demiyorum ? Çünkü heykel, bir hacimsel bütünlük ifadesidir. Malzemenin kütleye akıllıca yansımasıdır. Sözünü ettiklerim ise yüzeysellikten bile öteye geçememiş ama işlevi gereği üçüncü boyuta bulaşmış olanlardır.. “Çok hoş olmuş..”, “Ayy !. Renkler ve kütleler ne kadar uyumlu !”. “Hem de geleneksel ögeler taşıyor !..” “Malzemeler için paraya kıyılmış doğrusu !..” “Vallahi çok sade !..” “Üstelik, bilmem ne ekolünden..” gibi benzetmeler ve çağrışımlarla prim kazanan ve ünlenen mimarlık yapıtlarını tasarlayan “makyaj sanatı ustaları” artık fark etmelidirler ki, son 100 yıldır dünyada üç önemli sorun vardır: 1- Enerji darboğazı, 2- Alt üst olan ekolojik dengeler ve 3- Açlık !.. Ne yazık ki bu üç sorun da, aslen var olmayan, insan eli ile yaratılmış dertlerdir.. Sevgili Bush; siz bakmayın söylenenlere, dünyadaki esas üç sorunun birincisi global ısınma, ikincisi suların kirlenmesi, üçüncüsü de çevre kirliliği demiş. Yani parlak zekası ile sadece ikinci sorunu kendi içinde üçe ayırmış gözüküyor. Enerjinin ve açlığın rantını paylaşan bir numaralı ülke olarak onları dert edinmemesine şaşmamalı.. Kim yaratmışsa yaratmış, bu dertler tepemize kabus gibi çökmüştür. Bundan böyle, bu temel sorunları görmezden gelen, malzeme, çatkı ve form arasına sıkışmış, minimal maksimal gibi kavramlardan medet uman mimarlık iflas etmiştir.. Hani, bir deli “söyledi !” dersiniz.. Ne var ki bu iflas, “borsaya !” yansıyan bir şey olmadığı gibi, “tefe-tüfe” hesabına da hiç girmemiştir.. Yani, kamu oyuna yeterince duyurulamamıştır !. O yüzden ; millet parasını, canını ve geleceğini halen sürdürülen fakat “asla sürdürülebilir olmayan” kentlere ve mimarlık yapıtlarına teslim etmektedir.. Hadi biraz rahatlayalım; bu aymazlık sadece bize mahsus değil !. Tüm dünya milletleri ile farklı oranlarda paylaşmaktayız !.. Ama bir yarış yapılacak olsa, elimize su dökeni bulmakta zorlanırız doğrusu.. ENERJİ MİMARLIĞI MI, ODA NE ?.. Konu başlığı dört-beş yıl önce gündeme geldiğinde, özellikle akademik çevrelerde "Enerji mimarlığı diye bir şey olamaz !. Olsa olsa enerji ve mimarlık denilebilir !" düşüncesi hakim görünüyordu.. Elektrik ve makine mühendislerinin sorumluluk alanına tecavüz ettiğimizi sanan aklı evveller çoğunlukta idi.. Mimar dediğin, kazan dairesini biraz geniş tutar, güneşten korunmak için elek misali görsel saçaklar ekler, gerisine karışmazdı !.. Aradan geçen süre içinde çeşitli aktarımlar ve yayınlanan makaleler ile artık ne demek istediğim anlaşılmışa benziyor.. Bu konunun yerleşik bir disipline dönüşmesi, mimarlığa olmazsa olmaz bir uzmanlık dalı olarak eklenmesi, biraz daha zaman alacağa benzer. Fakat özellikle; meslek odaları, sivil toplum örgütlenmeleri ve üniversite buluşmalarında karşılaştığım gençlerin ve öğretim görevlilerinin konuya üst düzeydeki ilgileri çok ümit verici ve sevindirici.. Enerji, Turizm ve Sağlık Bakanlıkları ile Toplu Konut İdaresinin, devamını dilediğim ilgisi yüreklendirici.. Duyarsızlar, kendilerini bilirler ama hiç ümitlenmesinler; artık azınlıktalar !.. Bence büyük daire tamamlandı. Çünkü topluma yaymaya çalıştığımız bilgiler tekrar bize dönmeye başladı.. Kritik kütleye doğru hızla ilerliyoruz. Enerjiyi "elektrik", "sıcak su" ve “petrol” sözcükleri ile sınırlı bir çerçevede tanıyanlar, sesin de, renklerin de, düşüncenin de, hatta giderek iki ve üç boyutlu cisimlerin de “enerji ve yansımaları” olduğunu düşünmelidir. Hoş, güzel, ferah gibi kavramların bile, aslında zihinsel enerjinin farklı denge türlerini ifade ettiğini bilmelidir. Giderek, enerjiyi doğru ve etkin kullanmanın, dar bir çevrenin “hoş” kavramından “evrensel hoşluğa” geçiş köprüsü olduğunu fark etmelidir.. Örneğin; bir şato gerçekten çok hoş olabilir. Ama çağdaş soru şu olmalıdır: “Bu şato bugün bize gerçekten gerekli midir ?..” Birileri yanlış anlamasın; Eisenman’ın bir ara ağzından kaçırdığı gibi “yıkalım” demiyorum o eski ve sevimli şeyleri,. Sadece yenilerini yaparken bir elimizde akıl bir elimizde vicdan olsun diyorum. Sevgili mimar kardeşlerimiz, bu konuda bilgilenmeye başlayınca, ilave para harcatmadan, sadece planlama becerisi ile ne büyük enerji tasarrufu sağlanacağını, doğal döngüye ve zihinsel dinginliğe ne büyük katkıları olacağını fark edeceklerdir.. Bu başlığın sadece; camyünü, çift cam ve bir garip mantolama arasında gidip gelen kısır “izolasyon” tartışmalarını içermediğini hissettiklerinde "Enerji Mimarlığı" ile neyi kastettiğimizi anlayacaklardır.. DÜNYANIN SONU ve MİMARIN SORUMLULUĞU !.. Dünyanın fiziksel sonunu adeta büyük bir iştahla hazırlayan insanlar, 50-60 yıl içinde tükenecek olan, sera etkisini yaratan ve besleyen fosil yakıtları ve kimyasal türevlerini olur olmaz kullanmakta ısrar ederek kendi sonlarını da çabuklaştıran insanlar, sera gazı üretmiyor diye ölümcül atıklara sahip nükleer enerjiyi baş tacı edebilen insanlar ve onlar adına hayati kararlar verirken, bilerek ya da bilmeyerek bu gidişe tepki vermeyen MİMARLAR artık şunu düşünmelidir: Çağdaş mimarinin konstrüksiyon kurucu mu yoksa konstrüksiyon bozucu mu olması gerektiği benzeri tartışmaların temel nedeni belki ortadan kalkmamış, ama önceliğini yitirmiştir. Çünkü bu aymaz gidişle, "olmayan" insanlığa hizmet edecek, "olmayan" bir mimarinin, konstrüksiyonu da "olmayacaktır!” Sizce tek muhatap mimarlar mı ? Bence değil.. Mimara yada kent plancısına işi düşen tüm vatandaşlar bu bilince ulaşmak ve taleplerini değiştirmek zorunda.. Yani yönetilenler öncelikle değişmek zorunda ki, hizmet edenler ve yönetenler ve giderek kanunlar değişsin.. Bu güne kadar sistemleri kendi içlerinde birbirleri ile karşılaştırarak analizler yapmaya alıştık. “Bu, bundan daha pahalı bir çözümdür, yani diğeri daha ekonomiktir” damgasını yapıştırdık.. Yaşam gereksinimlerine ne kadar cevap verdiklerini hep göz ardı ettik. Düşünmedik ki; yaşamın bedeli, tüketilen kaynaklar ise, o yaşamın kendisi tehlikede demektir.. Yani; bir yaşam ancak başka bir yaşamı ya da kaynağı yok ederek sürdürülebiliyorsa yanlış yapmaktayız !.. Sürdürülebilir demek, "her şeye rağmen" değil "her şeyi dikkate alarak" yaşamı sürdürmektir. Bu yüzden her türlü gayretimizde, doğanın ve kullanıcı olan insanın katkısını dışladığımızda bu eylemin de anlamı kalmaz.. Bu gidişle 2020’de kuzey kutbunun tamamen eriyebileceği artık söyleniyor. Kıyı ülkelerinin başına neler geleceği bilimsel platformları aşmış ve hükümetlerce tartışılmaya başlamıştır.. Kyoto anlaşması gibi, bu aptal koşuya “dur !” deme niyetine katılmayan, evrensel akıldan nasibini almamış ünlü ülkelerin davranışlarını kınama hakkına sahip olmak için, önce meslek grubu olarak bir özeleştiri yapmalıyız. Kentsel ve mimari yaklaşımlarımızın dünyanın geleceğine ne ölçüde ve hangi istikamette katkıda bulunduğunu sorgulamalıyız... Kendimizi adeta, zenginler kulübünün kapalı kapıları arkasında; yaşam kavgasına, geçim kaygısına, açlık ve sefalete kulaklarını tıkamış, mimari akımları pahalı şaraplar gibi uygun raflara ve serin mahzenlere yerleştirmeye çalışan toplumsal şımarıklara benzetiyorum. Bilmeliyiz ki, bu bir “var olma” savaşıdır. Ve bu savaşta en önemli görev mimarlara ve kentsel tasarımcılara düşmektedir. Çünkü en büyük güç onların elindedir. Çünkü, bölgesel ayrımcılığı körükleyen, uğruna her türlü sosyal felakete, ve sağlık yıkımına katlanılan enerjinin tüketildiği mekanları kurgulamak öncelikle bir tasarım etkinliğidir. Dünyada üretilen enerjinin % 25'i ulaşım hizmetlerinde, % 25'i sanayide, % 50'si ise binaların içinde tüketilmektedir. Ulaşım ve sanayi yatırımlarının bile mimari olmadığını savunmak zorken, geri kalan yarısının doğrudan bizi ilgilendirdiğini görmemek olası değildir. "Bu bizim derdimiz değil" demek, bir otomobilin motor gücüne, mukavemetine, benzin sarfiyatına hatta fiyatına boş verip sadece kaporta ve boyası ile uğraşmak demektir.. Sadece paraya endeksli bir dünya görüşü için yukarıdaki oranları tercüme edelim : Ülkemiz her yıl yurt dışına 40 milyar dolar enerji bedeli ödemektedir. Bu enerjinin yarısı mimari mekanlarda tüketildiğine, bunun da yarısından sadece “doğru tasarım” ile tasarruf edilebileceğine göre; ( 40 : 2 = 20 : 2 = ) 10 milyar dolar yıllık kazançtan bahsediyorum !.. Ülkemizde savunma dahil, bundan daha büyük bir harcama ve tasarruf şansı olan kalem yoktur. ENERJİ MİMARLIĞI NE OLA ?.. "Enerji Mimarlığı" bir anlamda alternatif mimarlıktır. Fakat geleneksel mimarlıkla çatışmayan, onu destekleyen ve tamamlayan bilgileri kullanacaktır. "Enerji Mimarlığı", geçerli ve kalıcı olmayı doğal olanaklarda arar. Geri dönüşümlü ve yenilenebilir olmayı öngörür. Güneş, rüzgar gibi zaten var olan enerjilerin ve yağmur gibi yaşamsal kaynakların bize aşırı gelen boyutlarından sadece korunmak değil, yararlanmaktır niyeti. Dalgalarla boğuşmak yerine onlara uyum sağlayarak ustaca kullanmayı yeğler.. "Bana ne enerjiden !" deme cesaretini gösterenlere ise, hiç enerji kullanmadan bir süre yaşamayı denemelerini öneririm… Örneğin; o güzelim camdan saraylarında, yakıtları bitip de güneşten kavrulduklarında yada soğuktan donduklarında yüzlerini görmek isterim.. Enerji mimarlığı, örneğin; üçe veya dörde bölünmüş ve “her biri ayrı yöne bakan” ya da iki daireli olup da bloklarını rast gele yönlere serpiştirdiğimiz çok katlı bir mahalle yaratmak hiç değildir.. Acaba planı yapan mimar bu dairelerin hangisinde oturmak isterdi ?.. Yazın cayır cayır yananda mı, kışın ayazında donanda mı ?.. Rüzgardan pencere açtırmayanda mı ? Camlar açıkken yaprak kımıldamayanda mı ?.. Sadece bu sorular bile nerede yanlış yaptığımızı bize anlatacaktır.. Enerji mimarlığı; son zamanların modası; anlamsız çubuklardan gölgelik ve enerji müsrifi cam-metal yüzeylerin cephe estetiğine bel bağlamaz. Beton teraslarda, petrol türevi izolasyonlar üzerine biraz toprak taşıyıp günah çıkartmak, yada metal saksılarda doğallık aramak değildir temel kaygısı… Kat aralarına bahçeler serpiştirdi, biraz da hava sirkülasyonu sağladı diye, kışın sakal tıraşı olmamış gibi duran, elalemin beton ve çelik gökdelenlerine dünyanın en bi ekolojik yapısı etiketini yapıştırmaz.. Ekolojiyi hedeflerken, enerji üretmek için bir makine inşa edeceğimizi sananlara diyeceğim şu : Estetik mi ?.. Elbette !.. Siz bu güne kadar çirkin bir çiçek yada ağaç, işlevi olmayan bir organ taşıyan canlı, uyumsuz bir bulut kümesi, oransız ve anlamsız bir doğal oluşum gördünüz mü ?.. Hiç korkmayın !.. Doğal kurguyu ve döngüyü kavramak ve ona uyumlu hizmeti üretmek, beraberinde evrensel “yeni estetiği” de getirecektir.. Bu, aşırı teknik gibi görülen "enerji" gerekçesinin, giderek mimarinin kendisi sandığımız "estetik" değerlerden bizi uzaklaştıracağını hiç sanmıyorum !.. Yüzde yüz teknik gerekçelerle biçimlenen "uzay teknolojisi" dünya mimarlığını nasıl olumlu yönde etkilemeye devam ediyorsa, ayağı yere basan "enerji teknolojisi" çok daha kolaylıkla mimari çözümlerde yerini alacak ve estetik değerlere önemli katkılarda bulunacaktır. AÇLIKTAN MİMARA NE ?.. Hazır, çiçekten ağaçtan söz açmışken, “açlık” sorununun mimarları neden ilgilendirdiğine dair bir çift söz edelim dilerseniz.. “Enerji” deyince “sen elektrik yada makine mühendisi misin ?” diyen entel dostlar, şimdi de, “sen ziraatçı mısın ?” diyecekler bilmiş bilmiş !.. Yirmi beş yıldır köyde yaşamayı seçen, toprak düşkünü mimar olarak söyleyeceklerim var.. Marifet olmayan bu özelliğimi de, rehavet uykusuna devam edebilmek için; “o zaten delidir, üstelik köylüdür” şeklinde kullanabilsinler diye peşinen açıklıyorum.. İki türlü açlıktan söz ediyorum. Birincisi; herkesin bildiği ve sadece batının eski sömürgesi olan ülkelerde yanlış tarım politikası sonucu yaratılmış olan, kırsal kesim ağırlıklı “açlık” ve ikincisi; ölü gıdalarla beslenen gelişmiş toplumlarda, obeziteye yani aşırı şişmanlık ve erken ölüme kadar götüren fakat bedenin gıda açlığını bir türlü doyuramayan yanlış beslenme politikası sonucu oluşan kentsel “açlık”.. Birinci açlığı, suni gübre, kimyasallar ve hormonlar ile gidermeye çalışıp fena halde çuvallayan ve doğasını kendi eli ile yok eden gelişmiş ülkeler, bu kez genler ile oynayarak yeni bir ticaret biçimi yaratmıştır.. Bu son “ticaretin” aslında nasıl bir “cinayet” olduğunu anlamaya az kaldı !.. İkinci açlık ise, birinci açlığın çözümü niyetine üretilen besinlerin, bu kez yanlış pişirme, koruyucular, lezzet niyetine denetimsiz katkılar, son günlerin her şeye maydanoz “bilmem ne harçları !” ve hızlı beslenme türleri ile daha da güçlendirilmiş bir silaha dönüştüğünün fark edilmemesi sonucu yaşanmaktadır ve yaşanacaktır.. Ne, en verimli tarım arazilerinden dönüşen, üretimi köreltilmiş ve oksijeni tüketilmiş yerleşim alanları, ne de tarımsal üretimi, fiziki yapısı ile tamamen olanaksız hale getiren, çelik ve beton yapılar umurumuzda.. Yayılmak yerine yükselmeyi doğru sanıp rant haline getiren, “20. yüzyılın en büyük kentsel günahını” hafifletme amaçlı, özel saksılarla donatılmış “sözüm ona ekolojik !” apartman ve gökdelenlerin komikliği nedense bizi hiç güldürmüyor ve düşündürmüyor.. “Kentsel tasarım dediğin; güneşi ve rüzgarı yok sayıp, cetvel kalem çizilen yollar ve nerden çıktığı bilinmeyen yüzdelere göre serpiştirilmiş, adı yeşil alan olan arsalar yaratmaktır !” sananlar ile “Mimarlık dediğin; dört duvarla çevrili ve çelik kapıyla örtülü bir kuru mekanı, hani biraz da kapı önünü güzelleştirme çabasıdır !” sananlar, artık bu sınırları aşmalıdır. Bir evin, sahibi olabildiği “kendisi kadar yani 1+1 alanda” yıllık sebze ve meyve ihtiyacını “doyurucu gıda olarak”, üstelik ekolojik biçimde ve önemli ölçüde karşılayabileceğini kent soylular pek bilmezler.. Böyle bir tarım ülkesinde, domates ve patlıcanla manavda tanışmış, sözde eğitimli bir kitlenin farkına bile varmadığı ayıbıdır bu.. Yani bundan böyle, plancılara ve mimarlara bu olanağın, mevcutsa korunması yoksa yeniden yaratılması konusunda önemli görevler düşmektedir.. Aksi takdirde, sözünü ettiğim iki türlü açlık insanlığı yok edene kadar bu aymaz gidişe seyirci kalınır.. Yer yok diyenler mi ?.. Onlar; yükselen kentlerin alt yapı ve trafik çözümlerine harcanan para ile tüm ülkenin iki ila dört katlı evlerde, ülkeyi boydan boya geçen en çok 40 km genişliğinde bir şerite sığacak kadar alanda yaşayabileceğini, böylece ayaklarının her zaman toprağa basabileceğini bilmeyenlerdir.. ENERJİ ve EKOLOJİ “EKO” ; her ne kadar ekolojik sözcüğünün kısaltılmışı olsa da, ekonomik sözcüğüne de uymakta.. Bence çok da uygun düşmekte.. Zaten, dünya dillerine ancak yüzyıl kadar önce giren bu sözcük önceleri hayvan ve bitki ekonomisi anlamına geliyormuş. Biraz daha kurcalarsak, Yunanca’da; oikos’un “ev”, logos’un da “konu” demek olduğunu, yani ekolojinin “ev konusu” olarak da tercüme edilebileceğini düşünmek mümkün.. Bu anlamı; “bana ne ekolojiden !” diyen bir mimarın ne kadar garip duruma düşeceğine dair ip uçları vermekte.. Lafı uzatmayalım ve sözlük anlamını şimdilik bir köşeye yazalım: “Canlı varlıklarla çevreleri arasındaki ilişkileri inceleyen biyoloji koludur” ekoloji.. Her türlü doğal devinim "enerji" içerir. Enerji mimarlığı bundan böyle, doğal döngünün enerjisini yapı ölçeğinde insanların hizmetine sunan, seçtiği malzemelerden başlayıp, yapının ömür sürecindeki “ekolojik uyumuna” ve ürününe kadar giden uzun yolda gayret gösteren bir bilim dalı olacaktır. "Ekolojik" olmak aslında doğaya uyumlu yani "ekonomik" olmaktır. Dolayısı ile "daha az enerji" harcamaktır. Çevreye daha az zarar vermektir. "En iyi ekolojik yapı, olmayan yapıdır !" demek geliyor içimden ama, gelin daha fazla zülfü yare dokunmadan ve sözü uzatmadan, elimizdeki olanaklara ve kalan şansımıza bir göz atalım.. Bu bilgilere ulaştıktan sonra bence herkes ne yapacağını bilecektir. Geleceğin mimarisine, enerji öncelikli projeler ve “enerji mimarlığı” tartışmalarının biçimlendirdiği tasarımlar damgasını vuracaktır. Nereden mi biliyorum ?. Çünkü başka çaremiz yok !... Ya, yaşam olanaklarının gittikçe daraldığı bir dünyada hep birlikte yok olmaya razı olacağız yada bu gidişe dur diyecek anlayışa, tasarımlarımızla ulaşmayı deneyeceğiz.. Yani bir ucunda; bizzat katkıda bulunduğumuz ölüm senaryosu, diğer ucunda; doğa ve kendi adımıza, insana yakışır bir kurtuluş.. Y.Mimar Çelik ERENGEZGİN Ürünlü Köyü BURSA 224 - 496 10 12 celik@erengezgin.org cabatasarim@tnn.net www.erengezgin.orgNOT : www.erengezgin.org İnternet sitemizde, “Enerji Mimarlığı” bölümünde link olarak ve “Enerji Yaşamın Çekirdeği” kitap özetindeki “Enerji Mimarlığı” 5. bölüm başlığı altında daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.. |
|
|